top of page
  • SEZA ÖZDEMİR

Çeviri neden önemli? Çevirmen çevirir, dünya döner!


Çeviri neden önemlidir? Bu soru dil, düşünsel üretim, toplumlararası iletişim ve yaratıcılık gibi birçok konuda sayısız soruyu peşine takabilir. Ancak özellikle de iletişim açısından dünyanın küçük bir yer haline geldiği ama ülkelerin ekonomik, toplumsal ve siyasal dalgalanmalarla birbirine giderek düşman kesilebildiği bir dönemde çeviri metnin ve çevirmenin toplumların birbirini anlamasını sağlayan, köprüler kurarak kültürleri buluşturan rolü üzerine bir kez daha düşündürebilir.

Edith Grossman’in Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Çeviri Neden Önemlidir?” adlı kitabı, kıtalar ötesinde bile çeviriye ve çevirmene bakış açısında bazı noktalarda benzer görmezden gelmelerin yaşandığını gösteriyor, çevirinin kültürel ve düşünsel hayatımız için ne kadar önemli olduğuna çeşitli açılardan dikkat çekiyor.

Ayşe Ece çevirisiyle Türkçe okuruyla buluşan kitap, aslında Grossman’in Yale Üniversite’nde edebiyat çevirisinin doğası, özellikleri, günümüzde nerede durduğu, amaç ve etkileri, içerdiği zorluklar üzerine yaptığı üç konuşmanın metinlerinden oluşuyor. Grossman, deneme türündeki bu kitabında öncelikle çevirinin kültürlerarası, yaratıcı üretime katkı yapan, böylelikle birbirimizi daha iyi anlamamızı sağlayan temel işlevini vurguluyor. Bu kapsamın ötesinde Grossman’in bu konuşmaları kitaplaştırırken en başından itibaren bir derdi var: Çevirinin insanlık için ne anlama geldiğinin yeterince farkında mıyız?

Dillerin dili niçin gerekli?

Matbaanın kitaplara erişilebilirliği arttırdığı dönem; çevirinin keşfetme, farklılıkları görme, anlama, öğrenme, düşünme ve giderek aydınlanmaya olan katkısının daha da ayırt edildiği bir dönem. Peki çevirinin o günden, hatta tarihin çok daha öncesinden süregelen bu geleneksel işlevi değişti mi? Grossman’e göre çeviriye olan bu temel ihtiyaç bugün de oldukça yüksek düzeyde. Bunu şöyle açıklıyor: “[…] günümüzde öyle bir dünyada yaşıyoruz ki konuşulan dillerin sayısı her geçen gün biraz daha azalmakla beraber birkaç bini buluyor, kendini beğenmiş bir soyutlanma ile saldırgan milliyetçiliğin sert rüzgarları aynı anda esiyor ve ülkeler sınırlarının etrafına hem gerçek hem de metaforik duvarlar dikiyorlar. Şöyle bir öneride bulunduğumda hayalci olacağımı hiç düşünmüyorum: Çeviri yazarlar için olduğu gibi okurlar için de anlaşılmaz dillerin oluşturduğu tehdit edici gürültüyü anlaşılır kılmanın ve birbirini karşılıklı tanımayı ve anlamayı engelleyen sınırları aşmanın önemli yollarından biridir.”(s.56)

Nasıl bir köprü?

Peki çeviri nasıl ve neye göre yapılırsa bu geleneksel işlevini yerine getirebilir? Grossman’in de tüm usta çevirmenler ve çeviribilim alanında tartışılan ya da kabul gören yaklaşımlar, yöntemler, teknikler üzerine çalışan bilim insanları gibi tek doğrusu yok. Ancak Grossman’e göre çevirinin işi; yazarın kurduğu dünyayı, onun kahramanlarını, dili ve kültürüne ait altyapıyı bir başka coğrafyadaki okurun algılamasına açık hale getirebilmek. Bu noktada “Edebiyat çevirisi mümkün müdür?” sorusuyla kurmaca çevirisinin özellikleri üzerine sorgulamalara başlayan Grossman, işin teorik sorgulamasını yaparken lafı çevirmenin kim olduğu ve nerede durduğuna getiriyor ve bu konuda kendi görüşünü gayet net ortaya koyuyor. Ona göre çevirmen “Evet, yazardır!” çünkü çevirmen yaptığı incelikli okumalar, titiz araştırmalar, anlamı netleştirme ve dilin ritmini yakalama çabaları ile hem dilin bütün yükünü üstlenir hem de dilden dile aktardığı metni adeta yeniden yazar. Peki biz, çevirmenin bu kimliğinin farkında mıyız? Grossman, bu noktada yayıncılık dünyasının ve okurların çevirmene bakışını da eleştirmeden geçmiyor.

Yayıncılık dünyasında çeviri

Grossman, kitabında yayıncılık dünyasında çevirinin durumuna dair birçok ilginç bilgi ve yoruma da yer veriyor. Örneğin Amerika’nın (her yıl yayınlanan çeviri kitap oranında yüzde 3 gibi düşük bir düzeyde kalmasıyla) yayıncılık mutfağı ve okuma alışkanlıkları bakımından adeta “içine kapanık” olarak nitelendirilmesinden tutun bir yazarın giderek büyüyen Çince pazarına girebilmek için bile birkaç kitabının İngilizceye çevrilmiş olması gerektiğine kadar son derece çelişkili görünen durumlardan söz ediyor. Bu noktada elbette İngilizcenin dünya yayıncılığında on yıllardır kurduğu hâkimiyeti düşünmeden edemiyorsunuz. Ayrıca Amerika ve İngiltere’deki yayıncıların “önyargılı” ve “düşüncesiz” tavırlarından, editörlerin çevirmenin sınırlarını nasıl delebildiğinden dem vuruyor ve kendisinin de yaşadığı kimi örneklere yer veriyor.

Kitabı okurken kendi ülkenizin çeviri kitaba yaklaşımını düşünmeden edemiyorsunuz. Özellikle dilde sadeleşme çabalarından tutun toplumsal-siyasal devrim süreçlerine değin Çağdaş Türk edebiyatını ve kültür hayatını geliştiren tarihsel süreci aklımıza getirdiğimizde Türk okurunun ve de yazarlarının pek çok açıdan çeviriden ne kadar çok beslendikleri gerçeğini belirtmek gerek. Bu bağlamda çevirinin Türkiye’deki düşünsel üretime katkısını anmadan geçmek olmaz. Peki Türkiye, bugün çeviri yayıncılıkta ne durumda?

Konuya meraklı okurlar için buraya birkaç küçük not düşelim. TÜİK’in 2016’yı kapsayan ISBN verileri bu yazıyı hazırlarken henüz açıklanmadı. Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yeni devreden Metin Celal ise şubat ayında Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “En Önemli 100 Çeviri” başlıklı yazısında Türkiye’deki çeviri yayın oranı hakkında şöyle bir bilgiye yer vermişti: “2015’te Türkiye’de 56 bin 414 çeşit yeni kitap yayımlanmış, 7 bin 871 adedi çeviri kitap. Yani yeni çıkanların içinde çevirilerin oranı yüzde 13.95. Kötü bir rakam değil, dünyada en çok çeviri yayımlayan ülkelerden Almanya’nın çeviri oranı ile aynı. Ama kalitede sorun var.” (Metin Celal, “En Önemli 100 Çeviri”, Cumhuriyet, 15 Şubat 2017) Celal’in sözünü ettiği çeviride nitelik sorunlarına değinmek bile apayrı bir yazının konusu olabilir; yine de yayınevlerinin çevirmene ödediği çeviri ücretlerini düşürmek için ehil olmayan kişilere yaptırdığı çevirilerden tutun usta çevirmenlerin çevirilerinden “aşırılan” metinlerle yapılan yeniden baskılara değin birçok sorunlu yaklaşım olduğunu söylemeden geçmeyelim. Bu da çeviri metne yaklaşım hakkında ve çevirinin okura ya da bugünün yazarlarına ne oranda, nasıl katkı sunduğuyla ilgili akıllarda soru işaretleri yaratmıyor değil.

Çevirinin mutfağından dünyaya bir bakış

Edith Grossman, Latin ve İspanyol edebiyatının önemli yazarlarının (Gabriel García Márquez, Mario Vargas Llosa, Carlos Fuentes, Antonio Muñoz, Miguel de Cervantes) İngilizceye aktarılmasında büyük katkısı olan bir İspanyolca çevirmeni. Bu nedenle onun bir akademisyen ve eleştirmen kimliğinin ötesinde bir çevirmen olarak işin mutfağında geçirdiği deneyimlerden çıkardığı sonuçlar; hem yayıncılık alanında çalışanlar, hem düşünsel üretime katkıda bulunanlar hem de konuya meraklı okurlar için ayrı bir değer taşıyor. Üstelik Grossman’in durduğu noktadan yayıncılık ve kültür dünyasına yaptığı eleştiri de çeviri üzerine yapılmış her tartışmada karşılaşmadığımız türden. Bu noktada kitabı Türkçeye kazandıran çevirmen Ayşe Ece’ye de teşekkür etmeden geçmeyelim.



Çeviri Neden Önemlidir?

Yazar: Edith Grossman

Çeviren: Ayşe Ece

YKY, Ocak 2017

80 sf.






Spotttt: Grossman’e göre çevirinin işi; yazarın kurduğu dünyayı, onun kahramanlarını, dili ve kültürüne ait altyapıyı bir başka coğrafyadaki okurun algılamasına açık hale getirebilmek. Bu noktada “Edebiyat çevirisi mümkün müdür?” sorusuyla kurmaca çevirisinin özellikleri üzerine sorgulamalara başlayan Grossman, işin teorik sorgulamasını yaparken lafı çevirmenin kim olduğu ve nerede durduğuna getiriyor ve bu konuda kendi görüşünü gayet net ortaya koyuyor. Ona göre çevirmen “Evet, yazardır!” çünkü çevirmen yaptığı incelikli okumalar, titiz araştırmalar, anlamı netleştirme ve dilin ritmini yakalama çabaları ile hem dilin bütün yükünü üstlenir hem de dilden dile aktardığı metni adeta yeniden yazar. Peki biz, çevirmenin bu kimliğinin farkında mıyız?

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page