top of page
  • PROLOG

Örümceğin Ağında/ Nalan Çalışkan


Saatlerdir sırtın kanepeye dayalı, bacaklarını halıya uzatmış, ellerin ipi bırakılmış bir kukla gibi kucağına düşmüş, karşıdaki boş duvara bakıyorsun. Karanlıktaki salon, incecik, taze bir ışıkla hafifçe aydınlanıyor. Başını zorlukla çevirip bakınca, pencereden yeni yeni aydınlanan gökyüzünü görüyorsun. Perdenin yarısı kornişten çıkmış. Gün, bulduğu açıklıktan içeriyi doldurmaya hazırlanıyor. Evinin salonuna sadece gözlerini hareket ettirerek bakıyorsun. Gece yaşanan kavganın izleri her tarafta. Duvara atılan bardağın parçaları kapının altına kadar gitmiş. Sehpa devrilmiş, masa örtüsü yere sarkıyor, salata kâsesi karşı duvara savrulmuş, yayla çorbası halıya dökülmüş.

Gözlerin kendi bedenine dönüyor. Yediğin dayağın izleri bedeninde. Çorabın kaçmış, yer yer yırtılmış. Yırtıktan görülen yerde kırmızıdan mora dönen çürükleri görüyorsun. Bir parmak yukarıda geçen haftadan kalan yeşile dönmüş morluklar var. Ellerine bakıyorsun. Sağ bileğin şiş. Sol el işaret parmağın hareket etmiyor. Yavaşça elini dudağına götürüp parmağını öpüyorsun. Elin dudağının kenarındaki kurumuş kana dokunuyor. Gözyaşın kana karışıp çenene iniyor. Kısacık ağlıyorsun. İlk damla çenenden düşmeden gözyaşın diniyor.

Sehpadan güç alıp yavaşça kalkıyorsun. Ayaklarını sürüye sürüye, sessizce koridora geçiyorsun. Yatak odasının önünden geçerken yan gözle yatağa bakıyorsun. Yatakta, saygıdeğer akademisyen, kadın hakları panellerinin vazgeçilmez ismi, altı ay önce evlendiğin kocan uyuyor. Yatağın örtüsünü kaldırmadan öylece yatıvermiş. Yüzü düğünde çekilmiş, duvarı kaplayan fotoğrafınıza dönük.

Büyük bir hedefe kilitlenmiş gibi gözlerini mutfak kapısına dikiyorsun. Yeryüzünün en önemli işi buymuş gibi, duvara tutunarak, duvardan güç alarak mutfağa yürüyorsun. Bulabildiğin en keskin bıçağı kavrayıp bileğine götürüyorsun. Sonra vazgeçip karnına... Bıçağın ucu tenine değince duraksıyorsun. Bıçağı masaya bırakıyorsun.

Ocağa kahve suyunu koyup mutfak masasına oturuyorsun. Gözün mutfak balkonundaki örümcek ağına ilişiyor. Yeni örmüş olmalı ağını. Epey küçük. Örümcek hala gidip geliyor üzerinde. Kıpır kıpır, aceleci… Sen dudağının kenarında kan, karışmış saçların, üzerinde kırmızı elbisen, yırtık çorapların, ellerin kucağında örümceği izliyorsun. Küçük, minicik bir karasinek takılıveriyor ağa. Ağ hafifçe esniyor. Sinek çırpınıyor. Çırpındıkça ağa daha çok sarılıyor. Örümcek hareketsiz bekliyor. Kahve suyu kaynıyor. İlk kez gözünü sinekten ayırıyorsun. Alışkın hareketlerle kahveni hazırlıyorsun. Sütlü, şekersiz. Kocanın nişanlıyken hediye ettiği kupaya dolduruyorsun. “Sadece Sen “yazıyor üzerinde İki elinle ancak tutabildiğin kahve kupasını dudaklarına götürürken acıdan gözlerin yaşarıyor. Sen biyolog Sonay Hanım musca domestica ile areneae arasındaki sonu belli bu filmi ilk kez görüyormuş gibi izliyorsun. Sinek,-musca domestica- artık sadece kanatlarını hareket ettirebiliyor. Yine de bütün gücüyle kurtulmaya çalışıyor. Örümcek –areneae- kıpırtısız bekliyor. Sineğin kanat çırpışı azalıyor. Duruyor. Bacaklarını oynatıyorsun gözün sinekte. Örümcek sineğe yöneliyor. Olabildiğince hızlı. Balkon kapısını açıp küçücük bir el hareketiyle örümcek ağını bozuyorsun. Sinek yerde, örümcek yerde.

Mutfağın ortasında durup kahve fincanına bakıyorsun. Saate gözün takılıyor. Saat kocanı uyandırıp kahvaltıyı hazırlama zamanının geldiğini gösteriyor. Öylece duruyorsun ayakta. Öylece duruyorsun. Duruyorsun. Sonra üzerine paltonu geçirip, çantanı alıp çıkıyorsun. Kapıyı kapatmak için bile dönüp bakmıyorsun arkana.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page