top of page
  • PROLOG

Ah Leyla / Şahide Çömez


Yüzümü cama dayamış, beynimi saniyede beş kez turlayan sevgili sabırsızlığımla Çayyolu dolmuşunun kalkmasını bekliyordum. Nefesimin soğuk cama bıraktığı buğuyla oyalanmaya çalışmak da bir yere kadardı. Kafamı kapıdan yana çevirip dışarıyı kolaçan ettim ama hâlâ kimsecikler yoktu durakta dolmuşa binmeye yeltenen. Bildim bileli sinir olurdum bir yolcu için bu kadar beklemeye. Şeytan diyor ki in, atla bir taksiye, yallah! Hı hı, yallah! O parayla bir hafta hayatta kalıyorum ben. Kör şeytanın beni bu kaçıncı denemesi. Verdim yine ağzımın payını, susturdum. Buna kesin bir çözüm bulmalı. Olur olmadık zamanda verdiği gazlarla dönülmez yollara gireceğim diye korkuyorum. Araya ciddi bir mesafe koymalı artık bu haddini bilmezle.

Hava buz. Motor çalışmayınca klimada da iş yok. Kaptan çalıştır şu motoru da gidelim. Boş koltuğun parası da benden. Donduk yahu, diyerek tam şoföre çıkışacaktım ki otomatik kapı tıslayarak açıldı. Kalktığım gibi yapıştım koltuğa. Göz göze geldik. Leyla’nın o ay yüzünde bir iki saniye bir kararsızlık belirdi. Sonra o kararsızlık parkta boş salıncak gören küçük bir çocuk sevincine dönüştü. Zira dolmuştaki tek boş yer yanımdı. Her zamanki zarafeti ve nahifliği ile bir kelebek misali yanımdaki koltuğa konuverdi. Bende tansiyon bin beş yüz. Şu anki tabloya göre o da benden hoşlanıyor. Allah’ım, içimden avazım çıktığı kadar bağırmak geliyor. Zıplamak, fırlayıp akşamdan kaldığı her halinden belli şoförün çapaklı gözlerinden öpmek, sağındaki tekli koltukta elinde bir demet çiçekle oturan yaşlı amcanın yanağından bir makas almak, deli taylar gibi koşmak, koşmak istiyorum.

“Merhaba,” dedi bakışlarını kaçırarak. Yüzünde utangaç bir gülümseme. Hay, gülümsemesine kurban olduğum! Şubatın soğuğu yerini birden mayıs ılığına bıraktı. Kuşlar cıvıldadı kulağımın dibinde, Magirus’un içi çiçek kokularıyla doldu. Kan basmış yanaklarımı görmese bari.

“Merhaba Leyla.”

Sesim bir vızıltı gibi çıktı. Bu nasıl bir ses oğlum? Başlamadan bitirecek misin her şeyi? Sakin. Derin derin nefes al. Ön koltuktaki mavi eşarplı kadın dönüp baktı. Ah be teyzem, bir sen eksiktin! Kara gözleri üzerimde dolaşıyor şimdi narin kelebeğimin. Çalkalanıp bırakılmış bira şişesi gibiyim. İçim kabarıp kabarıp ağzıma geliyor. Fırsat bu fırsat ben de onu süzüyorum. Ceylan gözleri, hokka burnu, narin elleri… Allah’ım, içimi titretiyor bu kız.

“Seni Kırıkkale’de biliyordum Ferhat. Şaşırdım görünce.” diyor. Ferhat diyor, şaşırdım diyor. Demek ağzından adımı duymak da varmış. Yüce Rabbim, bu bir rüyaysa da hemen uyandırma n’ olur! Neredesiniz, “O kız sana bakar mı oğlum?” diyenler? Rasim abi, Dadaş Mesut, Neriman yenge… Gelin de görün, Leyla’mla yan yana, göz gözeyiz. Elbet bugün akşam olacak. Ben de gireceğim o kahveye muzaffer bir komutan misali. Herkese benden bir çay ver Rasim Abi, Mesut’a da okkalı bir kahve, diyeceğim. Bitti artık, ciğerci kedisi gibi kahvenin camında Leyla’nın yollarını gözlemek. Meğer o da benden hoşlanıyormuş. Sana da aşk olsun Mesut. Bak, iki dünya bir araya gelse seninle işi olmaz dediğin Leyla’yla nasıl da kesişti yollarımız. Balıkçı Fahri’de bir rakı içeriz artık. Neriman yengem kızma ama senin fallarda da iş yokmuş.

Tatlı tatlı hayallere dalmışken radyodan yayılan anons ile kendime geldim:

“Evet, sevgili Kral Pop dinleyicileri, hepinizin 14 Şubat Sevgililer Gününü kutluyor, sıradaki şarkıyı tüm sevgililere yolluyoruz. Kayahan söylüyor: Seni Seviyorum.”

Demek ondandı sabahtan beri herkesin demet demet çiçeklerle oradan oraya koşturması. Vay be, ön koltuktaki amca kadar olamadık. Kapmış çiçeği, sevdiceğinin gününü kutlayacak. Bak Allah’ın hikmetine, beni de es geçmemiş olmalı ki, tam da böyle bir günde Leyla’yı bana yolladı. Kayahan “Seni seviyorum,” derken, ben mecnun mecnun Leyla’yı seyre dalmışken Magirus’ un ani freniyle sarsıldık. Leyla kucağımda. Alı al moru mor oldu kızın, hemen doğruldu. Orta koltuktaki adam uyuyordu, sarsılarak uyandı. La havle çekti. Şoförün yanındaki yaşlı amca ön cama yapıştı. Küfürler, beddualar salındı.

Armada’nın önünde mavi eşarplı teyze söylene söylene inerken genç bir çift teşrif etti aramıza. Kızın elinde kırmızı güller, oğlanın cecikleri gevşemiş, ağzı kulaklarında. Biz de bugün seninle böyle olabilirdik be Leyla’m. Neyse, beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldır. Daha nice böyle günlerimiz olacak. Fakat bu ilk Sevgililer Günümüzün çiçeksiz geçmesine de gönlüm razı değildi. Durağın yanında leğenine dizdiği rengarenk çiçekleri satmaya çalışan çingene kadını görünce bir dakika kaptan hemen geliyorum, deyip atladım aşağıya. En tazelerinden bir demet kırmızı gülü kaptım, pazarlık bile etmeden 200’lüğü bıraktım çiçekçinin avuçlarına. Bir paraya bir bana bakıp patlatıverdi ağzındaki sakızı.

İşte şimdi oldu. Bir de uygun kelimeleri bulup kucağına bıraktım mı gülleri benden mutlusu yok. Ne söylesem, nasıl söylesem derken elimde güllerle dolmuşa adım attım. Herkesin gözü bende, benimkilerse Leyla’yı arıyor. Sevdiceğim ayaklanmış. Ee, ben inince yanına başkası otursun istemedi tabii.

“Ne güzel güller bunlar!” dedi. Kapıya doğru adım atarken, “Sevdiğin kız ne kadar şanslı Ferhatcığım. Ha unutmadan,” deyip geri döndü. Çantasından bir şey çıkarıp uzattı. “Düğün davetiyem. Haftaya evleniyorum. Gelirsen çok mutlu olurum.”


Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page