top of page
  • YEŞİM GÜNAY

Gözde Kurt'tan Böyle Şeyler Hep Gece Olur



Gözde Kurt. İlk romanı 2009’da yayınlandı. Eş zamanlı öykü de yazmaktaydı. Öyküleri, Yaşar Nabi Nayır Edebiyat Ödülleri’nde dikkate değer eserler arasına seçildi. Ve ardından 2011’de, öykü kitabı yayınlandı. Üretmeye devam ediyordu. 2017’de ikinci romanı da okuyucuyla buluştu. Ve yeni romanı, 2021’de, Böyle Şeyler Hep Gece Olur, yılın Nisan ayında, Alakarga Yayınevi’nden çıktı.


Edebiyatımızda çok güzel şeyler oluyor. Yeni kuşak edebiyatçılar üretmede kararlı. Onlar yazacak, bizler okuyacağız. Zaman içinde yeni isimlerle de tanışacağız. Her birinin anlatımında farklı arayışlarını göreceğiz. Onları yazılarıyla tanıyacak, benimsedikleri anlatımlarıyla birbirlerinden ayıracağız. Onların, bizlerle etkileşimi belirleyici bir ayıraç olacak. Algımızda farklılıklarıyla şekillenecekler.


Kurt, yazım dilindeki anlatımıyla dikkat çekici edebiyatçılarımızdan. Özellikle son romanında bu farklılığını ustalıkla bizlere yansıtmakta. Romanının satırları, her okuyucunun algısında farklı şekilde ilerliyor. Farkında olmadan iç dünyanıza dönüp, kendinizi sorguluyorsunuz.


Kurt, son romanında, mekânı en ince ayrıntılarına kadar göstermiş. Mekân tasvirlerindeki anların görsele dönüşmesini yadırgamıyorsunuz. Sanki bir film seyrediyorsunuz. Ve bu filmde sizler de oyuncusunuz. Semtleri. Semtlerin sokaklarını. Ahşap apartmanı. Bu apartmanı tarif ederken konumlandırdığı mekânı biliyorsunuz. Kahraman, sizi de anlattığı adreste yürütüyor. Gözde Kurt usta kalemiyle algıda seçicilik sınırlarını zorluyor. Kendi iç dünyanıza dönüyorsunuz. Anılarınız yavaş yavaş canlanıyor. Derken, o ahşap apartmana sizler de aşinasınızdır. Anlatımındaki her detay o kadar bilindik ki romanın muğlakta kalan anlarını sizler de es geçiyorsunuz. Kurt’un istediği üzerine, sizler de varla yok arasındasınızdır. Ana karakter de sizinle aynı durumdadır.


Kurt, sahnelere, fonda yerleştirdiği şarkıcılar ve söyledikleri şarkıları da bilinene uygun seçmiş. Açıkçası, muğlakta kalan görselin gerçek olduğunu hissettirmek için fona ses yüklemiş. Yok dediği şeylerin o an olduğunu düşündürürken, sanrıları da yapılandırıyor. Romanın erkek karakterinin kadın dünyasına bakışındaki düşünceleri de bu sanrılara hizmet ediyor. Karakterinin gerçekliğini sizlere sorgulatıyor. Muğlak atmosfer, soruları oluştururken, Kurt’un anlatımı aniden değişiyor. Karakterin düşüncesindeki salınımlar, varsanımını da belli belirsiz gösteriyor. Psikanalizi yönetenin Gözde Kurt’un tecrübeli kalemi olduğunu unutanlar, karakterin davranışı üzerinden psikoloji çözümlemesi yapmak isteyecektir.


Gerçek yaşamdaki olayların tersinin de doğru olduğuna dair açık ve tartışmasız kanıtları romanının sayfalarında ustaca sunmakta Kurt. Sebep-sonuç ilişkisini mantıksız kurmuyor. Olaylar gerçeklikte ilerlerken, karakter öyle bir tünele giriyor ki birden büyülü bir atmosfer oluşuyor. Yukarıda bahsettiğim muğlaklık beliriyor. Ana karakter de bu durumunu yadırgıyor. Kendi kendini sorguluyor. Sorgusu hepimizin derdi olan şeye varıyor. Olmakla olmamak. Bakıyor ki her şey gerçek, o da ilerliyor. Ana karakterin bu anlardaki salınımları, romanı büyülü gerçeklikte ilerleten muğlak yapının kaygan zeminini gizemli kılıyor.


Olay örgüsünde ilerleyen yapıt, akıcı bir okuma sunmakta. Meraklandıran büyülü atmosfer. Karakterlerin adlarına kadar metafor yüklü olması, her birinin iç sesi, yaşamları, tercihleri. Mekanlara dair sade betimlemeler. Ana karakterin çaresizliğinin sanrılarından mı, yoksa varsanımı boyutunda mı kaldığını ustalıkla muğlak bırakması, anlatım dilindeki rahatlığı. Gözde Kurt’un 2009 yılında çıkan ilk romanından bugüne kadar yayınlananlardaki üslubuna da merak çekmekte. Kurt, yazım tarzında istediği hedefe ulaşıp ulaşmadığını ancak kendisi bilse de kesinlikle adından bahsettirecek bir roman yazmış.


Kurt’un kurduğu metaforlar üzerinden ilerlersek, merdivenlerden yuvarlanan bir kırmızı elma. Bu kırmızı elmanın sahibinin çocukluk anısındaki bir elma ağacı. Bir yeşil koltukta kısa ama derin bir uyku. Ve erkek karakterin aklından çıkaramadığı eski sevgiliye karşın sunulan yeni bir kadın. Bu detaylar Gözde Kurt’tan. Peki mitoloji bize neler anlatıyor. Lilith-Âdem-Havva. Hepimizin bildiği mitolojik hikâye. Bu üç figürün izleğinde bir olanaksızlık mitidir, Gözde Kurt’un son romanı. Kurt, mitolojiyi ve psikolojiyi ustalıkla kullandığı bir aşk romanı yazmıştır. İçinde yaşadığımız çağın cinsiyet kültürünü kararında gözeten bir roman da diyebiliriz, son yapıtına. Karakterinin yaşadığı olayları hikâye ederken kullandığı dilin merkezinde sevgi var. Algı, sevgiden büyülü bir aşka varıyor. Kurt’un yazım dünyası okuyucuya tesir ediyor. Kesinlikle etkileyici.


Gelecekte. Gözde Kurt, yazacağı romanlarından birinde, psikolojik bir cinayeti konu alırsa, bu eserini de mükemmel bir aşk romanı tadında okuyacağımızdan eminim…


Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page