- PROLOG
Bataille’nin Sarsıcı Merkezi | Zeynep Eşin

Günümüzde edebiyatın beslendiği kaynaklardan biri de yeraltı kültürüdür. Yeraltı etkilerinin 18. yüzyıldan itibaren Gotik Edebiyat ile edebiyat sahasına yansımaya başladığı bilinmektedir. Gotik Edebiyat, insanın en temel ve ilkel duygularından biri olan korkuya dayanmaktadır. Korku ve kötülük, yeraltı kültürünün vazgeçilmez iki öğesi konumundadır.
Edebiyatın yüzyıllardır süren serüvenine bakıldığında, “kötülük” kavramından da oldukça yararlandığı görülür. Edebiyat, uzun yıllar iyilik/kötülük karşıtlığını temel almış ve iyilikten yana mesajlar vermiştir. Ancak Yeraltı Edebiyatı ile kötülük başat öğe haline gelmiş, muhalif ve anarşist kahramanlar aracılığı ile kötülük kavramı yeniden sorgulanmaya başlanmıştır. Yeraltı Edebiyatı anlayışında kötülük artık iyiliğin zıddı değil, yeni bir yaşam biçimidir.
20. yy.’ın başında, kapitalizmin güç ve iktidar kazanmaya başlamasıyla, kapitalist dünya görüşünün, yaşam biçiminin ve ahlakının egemen olmasıyla ve dünyayı dahi insan yaşamını kendi kuralları uyarınca düzenleyip temsil sistemlerini oluşturmasıyla birlikte bu dünyaya, yaşam biçimine, ahlakına ve temsil sistemine karşı duran, kendine ‘anlamlı’ ve ‘sahici’ bir yer bulamayan yazarlar yerin altına çekilip, kapitalizmin yanıltıcı ışığının aydınlattığı dünyanın ve gerçekliklerin dışında başka dünyalar ve gerçeklikler de olduğunu ileri sürmüştür.
“Yeraltı edebiyatı”, edebi bir türden çok yazıyla girişilen bir “eylem”dir: Hayatla, hayatın hakikatiyle, toplumların gösteri düzenine direnişle, otoritenin reddiyle ilgili bir eylem… Yeraltı edebiyatı, politikadan bahsetse de bahsetmese de, kimliği itibarıyla politiktir. Çünkü toplumsal kurallara direnir ve peşine düştüğü sosyal hakikat yeryüzünde bize gösterilenden radikal olarak farklıdır. İkinci özellik ise avangart olmasıdır: Öncüdür, farklıdır, kendi tarzını, dilini, kültürünü, kültünü yaratır; etkisi farklılığı ölçüsünde büyüktür. Zaten avangardın tanımı da budur. Yeraltı edebiyatı avangart olduğu kadar, avangart olan her şeyin de yeraltıyla şu ya da bu düzeyde ilişkisi vardır. Dolayısıyla yeraltından akan, öncü, ezber bozan bir edebiyattan söz ediyoruz. Bir “tür” değil, bir “eylem”… Özü itibarıyla politik bir eylem. Dil içinde bir eylem…
Bataille bu isimlerin en önde gelenlerinden biridir. Georges Bataille, 20. yüzyıl felsefesinde aykırı filozofların en aykırılarından biridir. Edebiyatta kötülüğün yazarı olduğu gibi felsefede de aşırılığın yazarıdır. Aykırı olduğu kadar felsefeyi aşırılığa vardıran düşünürlerin temsilcilerinin de başında yer alır. Bataille Nietzsche’nin takipçilerindendir, özellikle
“Tanrı öldü” fikrinden yola çıkarak yeni bir etik düşünceye yönelir. Yalnızca bu yönelim bilinen etik yaklaşımları altüst etmekle kalmaz, temel kavramları da yerle bir eder.
Tanrı yerine iç deneyi, masumiyet yerine günahkârlığı, kesinlik yerine imkânsızı, cinsellik yerine erotizmi ve pornografiyi, iyilik yerine kötülüğü, huzur yerine tehlikeyi öne alarak yeniden düşünür. Vardığı yer felsefenin aşırılığıdır. Sanatçı aslında bir çilekeştir, fakat ters yönde işleyen bu çile, insanı bütün nimetlerden el çekmeye değil, tam tersine bütün yasakları, özelliklede iki büyük yasağı, yani şehvet ve ölümü aşmaya götürür.
Yeraltı yaşantısının dile vuran politik eylemi olarak “yeraltı edebiyatı”nın, yazı yoluyla bize yaşattığı, önce dilimizi, sonra da bu yolla sızdığı zihnimizi içinden mayınlar. Bu dil, öncelikle bir olumsuzlamadır; Batı uygarlığının logos-merkezci, söz-merkezci, akıl-merkezci dilini ve dil üzerine kurulu düşünsel sistematiğini olumsuzlar. Ama bu olumsuzlama, yeni bir bilme biçimine yer açmak için, bir boşluk deneyimi yaratmak, temiz bir sayfa, bir tabular açmak içindir. Yeraltı edebiyatı, tıpkı olumsuzladığı logos-merkezci sistem gibi, dili bir bilme biçimi haline getirir. Dolayısıyla edebiyat da bir bilme biçimi haline gelir.
Yeni bir dil yaratmak için dili bozuma uğratmak, hakikate, uygarlığın gösteriye indirgediği hakikate yeniden ulaşmanın bir yoludur. Hakikatin, logosun sakatladığı insan algısıyla sınırlı olmadığını bilerek başlar bu dil kurulmaya; zaten logosun tahakkümünü sınırlayan bir ara-bölgeden, yeraltından konuşur; yeraltı deneyimi algıyı sarsar ve açar… Bataille’nin üslubu da insanın gerçek doğasına dokunuyor; çevrimler sonucunda bizi çarpıcı bir şeye ulaştırıyor:
Bataille’nin sarsıcı merkezi olan konularından biride Kötülük konusudur, çünkü onun düşünce yarısında kötülük hayatın en temel gerçeklerinden biri olarak belirir. Kötülük Bataille’ye göre bir ahlaktan yoksunluk durumu ya da ahlak yetersizliği değil, tam tersine verili ahlakı yadsıyan başka tür bir ahlakın koşuludur. Böyle alındığında kötülük, yasakları aşmanın ve kuralları ihlal etmenin bir yoludur ve “yüksek ahlak” bunu gerektirir. Bataille gerçek özgürlüğü yaşamı kışkırtmak ve aşmak olarak değerlendirdiğinden özgürlüğü ve değerleri yeniden yaratmanın kötülükten geçtiğini, gidilecek en uzak yerin burası olduğunu söyler. Böylece konformist düşünce tarzından sakınılmış olunur. İyiliğin boyun eğdirici uzlaşmacılığından kurtulunur. Ancak bunun için kötülüğün üstlenilmesinde cesaret gereklidir. Bunlara bağlı olarak, Bataille’ye göre edebiyat suçludur ve suçluluğunu kabul etmelidir. Yaratıcılığın kaynağı günahkârlık ve kötülüktür. Edebiyat kötülüğün bilgisiyle beslenir ve anlamlı bir etkinlik olmasını sağlayan da budur. Bataille, Michelet örneğini verir: Michelet’in yazamaz olduğu zamanlar evinden çıktığını, yol üstünde bulunan umumi tuvaletlere girerek oradaki havayı derin derin soluduktan sonra yeniden evine yazmaya döndüğünü anlatır. Edebiyat bu bağlamda ancak risk aldığında yani tehlikeyi göze aldığında gerçekten adına layık bir konum kazanır. Bataille’ in düşüncesinde, iç deneylerinde ateşine duyarlı olmayan hiçbir şey yoktu fakat biz bir şeyi daha biliyoruz ki o da yazının parlamayan ateşidir… İşte onda söner düşüncenin fenerleri, karanlıktır o, ben öldürücüdür, düşüncenin ölümünü kendisine beden seçmiştir. İmkansıza, en uç sınıra değişi tamamlamak için yazı’ ya bilgisizliğin sessizliğini aşılamak zorundaydı Bataille, ve bu gerçekleştirilseydi sessizlik yazı’ ya iliştirildiğinde iç deneyimin düşüncenin yapıcılığı ve yok ediciliği eşliğindeki rolü başlayacak, yazı özgürlüğe değip yeniden düşüncenin boşluğuna savrulmuş olacaktı.
“Aynı anlamsız ışığın tüm insanlar için parıldaması ne kadar tuhaf! Çıplaklık korkutuyor; Tüm doğamızın kaynaklandığı rezalette, çıplaklık dehşet anlamına geliyor… Çıplaklık diye adlandırılan şey bir bağlılık gerektirir, en belirsiz çağrıya verilen titrek ve suskun bir yanıttan başka bir şey değildir. Karanlıkta hayal meyal görülen kaçamak, ölgün ışık bir yaşamın bağışlanmasını gerektirmiyor mu? İnsan, herkesin ikiyüzlülüğüne (‘insan’ davranışlarının özünde hangi aptallık vardır!) Meydan okurken, kendisini alevlerin içinden pisliğe, çıplaklığın karanlığına götüren yolu yeniden bulmak zorunda değil midir?”
Bataille’de Hegel, Nietzsche ve Martin Heidegger gibi filozofların etkisi görülür, bunlar üzerinden düşüncede gerçeküstücülüğe yöneldiğini söylemek mümkündür. Bataille, Nietzsche’nin düşünce çizgisini yeni bağlamlarda uç noktalara kadar götüren bir felsefe yolu izler. Nietzsche Üzerine adlı denemesinde yalnızca filozof Nietzsche’nin düşüncelerini aktarmakla sınırlı kalmaz, onun düşünceleriyle kendininkileri yeniden harmanlayarak kendi gözünden Nietzsche değerlendirmesini ortaya koyar. Bu bir anlamda kendisini altüst etme pahasına Nietzsche’nin izinin sürülmesi, sorularının geliştirilmesi ve derinleştirilmesi, yeni sorularla alanın geliştirilmesi anlamına gelir. Aynı zamanda faşistlerin Nitezsche’yi yanlış anladıklarını ve çarpıttıklarını ortaya koydu.
Dilin sınırlarıyla boğuştu ve kendisi de bu sınırları kurcalayan filozofları etkiledi. Antropolojiyle ilgili olması, felsefesini bu alanın etkileriyle geliştirmesini sağladı. Yasaklar ve yasakların ihlali onun düşünüşünün ana yönelimi oldu her zaman. Özellikle erotizm, cinsellik, ölüm ve şehvet üzerinden felsefesini geliştirdi. İç Deney adlı bir başka kitabında da felsefi görüşlerinin genel çerçevesini verir gibidir Bataille.
Ayrıca kendisi de kötülük eksenli edebi metinler de üretmiştir. Rahip C. ve Gözün Hikâyesi bu noktada önemli bir etki yaratmıştır. Roland Barthes Gözün Hikâyesi için şöyle demektedir: Bataille’nin uslüp olarak Sade’a pek çok şey borçlu olduğu doğrudur ama Sade, erotik kombinasyonların çetelesini tutarken, Bataille’de bir dizi nesnenin huzursuzluğuyla ve maddelerin keşfiyle karşılaşırız.
Bataille’den etkilenmiş bir yazar ve kuramcı olan Susan Sontag kitabın arka kapağında: Gözün Hikâyesini bu kadar güçlü ve rahatsız edici yapan neden, Bataille’nin, pornografinin nihai anlamda cinselliğe değil, ölüme dair olduğunu daha iyi anlamasıdır. ‘Gözün Hikâyesi’ okuduğum bütün aykırı kitapların en aykırısıdır.” demektedir.
Kaynakça; http://www.wikizero.biz
https://oggito.com/