top of page
  • PROLOG

Bir Başka Beyin Göçünün Anatomisi / Aslıhan Duman


20. yüzyıl, azımsanmayacak sayıda Sovyet aydınının kimi zaman zorla kimi zaman yaratıcılıklarını özgürce ifade edebilme umuduyla kendileri karar vererek ülkelerinden göç etmesine tanıklık etti. Bu aydınlar, dalga dalgaevrensel kültürde silinmez izler bırakan bir sürgün yolculuğuna çıktı.

Sovyet aydınlarının anavatanlarını terk etmek için çeşitli nedenleri vardı. Bunlar arasında ülkedeki istikrarsızlık, siyasi baskılar, sınırlı yaratıcı ve entelektüel özgürlük, ideolojik kısıtlamalar ve ekonomik zorlukların yanında yeni yuvalarında daha iyi fırsat, kaynak ile akademik ve profesyonel büyüme arayışı yer alıyordu.

Prag, Berlin, Paris, Belgrad, Sofya, Varşova, Harbin, Tel Aviv, New York ve Kudüs bu göçmenlerin en çok tercih ettiği merkezlerdi. Pek azı ilk yerleştikleri ülkelerde kaldılar. Örneğin Vladimir Nabokov (1899-1977) Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşmeden önde Berlin ve Paris’te yaşadı. Maksim Gorki (1868-1936), Aleksey Tolstoy (1882-1945), IlyaEhrenburg (1891-1967), Aleksandr Soljenitsin (1918-2008) gibi bazıları anavatanlarına geri döndüler, Joseph Brodsky (1940-1996) gibi bazıları -ülkedeki baskılar ortadan kalktıktansonra bile- dönmemeyi tercih ettiler.

Batılı ülkeler, bu göçmenler için ideolojik nedenler, kültürel alışveriş ve insani kaygılar dahil olmak üzere çeşitli gerekçelerle sığınak ve fırsatlar sağladı. Göçmenler de akademik kurumları, sanatsal toplulukları, bilimsel araştırmaları ve genel kültürel manzarayı zenginleştirerek yeni toplumlarına değerli entelektüel ve sanatsal katkılar getirdiler.

1920’lerde özellikle Berlin bu yazarların ve düşünürlerin yıldızlarının parlayabileceği zengin kültürel ortamı sundu. 1922’de Berlin’de yaklaşık 100.000 Rus yaşıyordu. VladimirMayakovsky (1893-1930), Gorki, Vladimir Nabokov (1899-1977) gibi yazarlar, Marc Chagall (1887-1985) ve VasilyKandinski (1866-1944) gibi ressamlar, bazıları kısa da olsa, Berlin’de bir süre bulundular.Şehir, telif hakkı uygulamaları, sağlam altyapısı ve büyüyen okuyucu kitlesiyle Rus edebiyatı için yayıncılığın da merkezi oldu. Pek çok Rus dergisi ve yayınevine ev sahipliği yaptı.

1920’lerde Ruslar için bir diğer önemli merkez de Paris’ti. Ivan Bunin (1870-1953) gibi bazı yazarlar doğrudan Paris’e yerleşmiş olsa da 1923’ten itibaren Almanya’da politik ve ekonomik huzursuzluklar artmaya başlayınca Nabokov (Nabokov 1937’de Paris’e yerleşti.) gibi bazıları da Berlin’den sonra Paris’in yolunu tuttu. Rusya’nın entelektüel tarihinde Fransız dilinin ve Fransız kültürünün önemli etkisi olması bu tercihin arkasındaki nedenlerden biriydi. Bazı yazarlar Fransızcaya oldukça hakimdi. Bu şehirde de kimisi çok uzun soluklu, kimisi Rusça pek çok süreli yayın, edebiyat ve felsefe eserlerini okuyucularla buluşturdu. Fransız yazarları ve düşünce akımları buradaki Rus yazarları da etkiledi. Örneğin o sıralarda en fazla gelecek vaat eden iki göçmen yazardan biri sayılan -diğeri Nabokov- Gaito Gazdanov’un (1903-1971) eserlerinde Marcel Proust ve sürrealizm etkisi görülebiliyordu. Paris Sovyetler Birliği’nin geç dönemlerine kadar göçmen aydınlar için önemli bir merkez olmayı sürdürdü.

Amerika Birleşik Devletleri ise özellikle Sovyetler Birliği’nin geç dönemlerinde ve ülkenin dağılmasından sonra pek çok aydına ev sahipliği yaptı. O sırada Paris’te yaşayan Nabokov, 1940’ta Naziler harekâtından kaçarak Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşti. Zorla sınır dışı edilen yazarlar Brodsky1972’de, Soljenitsin 1976’da bu ülkeye göç ettiler. Amerika Birleşik Devletleri’nde de pek çok yayından ve yayınevinden bahsetmek mümkün.

Göçmen yazarlar yeni yuvalarına uyum sağlarken çok farklı tutumlar sergilediler: Bir uçtaki örnekSoljenitsin kendini izole edip Batı’yı neo-Slavcı bir bakışla eleştirirken, diğer uçta Brodsky Avrupa ve Amerika’daki yaşam tarzıyla tam olarak bütünleşti.

Tutumları nasıl olursa olsun bu aydınlar bulundukları ülkelerde bağlantılar kurarak, akademik kurumlara, sanatsal topluluklara ve bilimsel araştırmalara katkıda bulunarak yeni evlerine uyum sağlamaya çalıştılar. Diyalog, iş birliği ve destek platformları olarak hizmet veren örgütler, yayınevleri, kültür merkezleri ve akademik kurumlar kurdular. Bu topluluklar, yeni evlerinin yerel kültürleriyle bütünleşirken, Rus ve Sovyet mirasını korumak ve geliştirmek için hayati merkezler haline geldi. Mirasları, dayanıklılıklarının ve yaratıcılıklarının bir kanıtı olarak varlığını sürdürüyor.


Kaynak: A History of Russian Literature; Andrew Kahn, Mark Lipotevsky, IrinaReyfman, Stephanie Sandler; Oxford University Press; 2018; New York

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page