- PROLOG
Geldiler / Turhan Yıldırım

Salonun bir köşesinde yere çöküp kalmış genç kadın, biraz önce tüm eşyaları boşaltılmış, çırılçıplak kalmış evine, anlamını yitirmiş gözlerle bakıyordu. Kucağına aldığı birkaç parça el işine sıkı sıkıya tutunmuş, öne ve geriye doğru yavaşça salınıyordu. Az sonra bu salınışı sanki sıtma geçiren bir insanın hâlini aldı. Tüm canlılığını kaybetmiş sesiyle kendince bir ağıt, türkü yahut şiir tutturup biteviye söylenmeye başladı.
***
Geldiler yalnızca iki kişiydiler
Gelemez olasıcalar sonunda geldiler
Yetmiş iki bin millet tekmili birden evime doluşmuş gibi geldiler
Bol sıfırlı sayılardan söz ettiler
Anlayamadığım bir dilde konuştu takım elbiseliler
Sıraladılar kanunlardan demet demet maddeler
Almaktan alacaklarından almaları gerekenlerden alıkoyacaklarından bahsettiler
Para dediler para isteriz senden çil çil para
Ben de fitilini ateşledim beddualarımın
Parayı icat edenlerin soyuna sopuna gelmişine geçmişine sövdüm bir güzel Çıktı ağzımdan kenef suyuna batmış laflar Para isteriz dediler para boşuna nefesini yorma Diyemedim ki boynu altında kalasıca benim herif
Yedi kumarda elimizdekini avucumuzdakini aldığı borçları altınlarımı
Eğdim başımı sindim salonun bir köşesine titreyen enik gibi
Bekledim götürmelerini eşyalarımı anılarımı kırığından hayallerimi düşen gözyaşlarımı
Takım elbiselilerin buyruğuyla dağıldılar evimin her bir yanına
Haczedip götürdüler değerli ne bulurlarsa geçti hanemin içinden kara tren
Ellerimde kalan sadece kırlentlerim nakışlarım oyalarım gözümün nurları
Gittiler yalnızca yüz bin kişiydiler.
***
Akrep kaçtı, yelkovan da onu itinayla kovaladı. Zaman, yılkı atı özgürlüğünde dörtnala koştu. Gündüz de ışığını kaybedip gecesine kavuştu. Saatlerdir söylenen kadın, sözlerine bir son verip mühürledi ağzını. Bitap düşen bedeni, bıraktı kendini yere. Koydu kafasını taş zemine, çekti bacaklarını karnına, elindekileri koydu yanına. Ve gözlerini yumup çaresizce karıştı karanlığa.