top of page
  • SEZA ÖZDEMİR

Küçük Prens’in dünyası ve insanlık



Ocak ayının ilk günlerinin kültür haberleri gündemine oturan Küçük Prens hakkında yazılanların çoğunda sadece “büyüklerin rakamları” ile yaptıkları hesaplar vardı ne yazık ki... Bir eserin yazarının ölümünün üzerinden 70 yıl geçmesi ile kalkan telif hakkı meselesine ve dolayısıyla birden patlama yapan Küçük Prens baskılarıyla ilgili herhangi bir şeye bu yazıda yer yok. Bu yazı, çoğu kişi için başucu kitabı niteliğinde olan Küçük Prens’in dünyasına ve onu dilimize aktaran özel bir çeviriye ait.

Eleştirel bir başucu kitabı

Büyümek ne demektir hiç düşündünüz mü? Bir zamanlar çocuk olduğumuzu unutmak mıdır mesela? “Büyük” ve “ciddi” işlerden kafayı kaldırmadan yola devam etmek midir? Yaşadığımız yerde artık şaşıracak bir şey olmadığını bilmenin (!) getirdiği şartlanmış edayla merak etmeden, soru sormadan soluk alıp vererek ihtiyarlamak mıdır? Sayılara ve o güvendiğimiz hesaplara hak ettiğinden fazla değer vermek midir? Kendi elimizle yarattığımız o trenlere, uçaklara, arabalara doluşup ne aradığımızı bile bilmeden koşturmak mıdır? Eğer “Büyümek bu olmamalı!” diyenlerdenseniz, Küçük Prens’i tekrar elinize alma vaktiniz gelmiş olabilir.

Çocuklar için keyifli bir hikaye olan Küçük Prens’i büyükler için de etkileyici kılan, bize bu soruları sordurabiliyor olması. Yazar Antoine de Saint-Exupéry; bir yandan yetişkin olmak ve yaşamanın temel sorunlarını oldukça yalın bir dil ile tartışırken, bir yandan da insanlığın ürettiği uygarlığın körleşen gözlerimiz nedeniyle nasıl da anlamsız hale gelebildiğinden söz eder. Yıldızları bile altın olarak gören patronlardan, insanlardan kopuk sanatçılardan, buyurmayı seven yöneticilerden, önyargılarıyla hareket eden bilim adamlarından ve kendini beğenmişlerden dem vurur. Trenlerle oradan oraya koşturan insanların ne aradıklarını gerçekten bilip bilmediğini sorgular.

Büyüklere felsefi bir derinlik sunar

Kitabın tüm bu sorgulatıcı evreninde bilgelik rolü ise Afrika’daki bir yılan ve tilkiye düşmektedir. Kitabın kahramanı, gezegenden gezegene seyahat eden Küçük Prens’in bu iki dosttan öğrendikleri ise onun kendi gezegenine dönüşünün kapısını aralar. Sevginin, emek verilen ilişkilerin, dostluğun ve bağlılığın anlamını öğrenen Küçük Prens; kendi gezegenindeki o çok sevdiği çiçeğinin dünyadaki diğer çiçeklerden neden o kadar farklı olduğunu fark eder. En önemlisi de şunu öğrenir: “İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.”

Yazar, tüm bunları inanılmaz basit ama bir o kadar derin bir çocuk duyarlılığı ile ele alır. Kitabın 1943’te, yani İkinci Dünya Savaşı’nın ortasında yayımlandığını ve yazarı Exupéry’nin aynı zamanda görevli olarak savaşa katılmış bir pilot olduğunu düşünürsek kitabın bu sorgulatıcı ve çocuklara seslenen niteliği daha da anlamlı hale gelecektir.

Özel bir çeviriyle raflarda

Gelelim Küçük Prens’in bugüne kadar ancak sahaflarda bulabileceğiniz özel bir çevirisine... Cemal Süreya ve Tomris Uyar’ın (O zamanlar Rezzan Tomris) kaleminden çıkan bu çeviri; “Edebiyatımızın bir dönem ortak bir hayatı paylaşan iki özgün kalemi, sözcüklerini de paylaşırsa nasıl olur?” sorusunun yanıtını verebilir. İlk basımı 1965’te Bilgi Yayınevi tarafından yapılmış. Can Yayınları ise 1981’de ilk kez bastığı bu özel çeviriyi 2015 yılında bir kez daha sevenleriyle buluşturdu.

Küçük Prens’in bu çevirisinin bize göre bu kadar özel olmasının nedeni; biri şiirde, diğeri ise öyküde çağdaş, özgün ve bütüncül birer edebi dünyaya sahip iki kalemin ortak emeği olması. Birinin dilini coşkun bir ırmak, diğerininkini ise titiz ve seçici bir işçilik olarak tanımlayabiliriz. Bu ikilinin bir araya gelmesi ise Küçük Prens’in o yalın dili için adeta bir denge yaratmıştır bizce. Nitekim Tomris Uyar da, Tanışma Günleri/Anları (1985-1995) adlı kitabında bunu şu sözlerle adeta doğrular: “ Demek bu çevirilerde ortak seçilmemin asıl nedeni, dilinin büyüsüne kapılıp çeviriyi özgün metnine göre çok daha sevimli, alımlı hale getirebilecek bir şairin bu eğilimini bir anlamda denetleyebilmemdi. Seçtiğimiz yapıtların, kuru bir dille çevrildiklerinde büyülerini yitirecekleri, öte yandan coşkuyla bezendiklerinde kendilerine özgü yalınlıktan uzaklaşacakları belliydi.”

Özgün dili Fransızca olan Küçük Prens’in en özel cümlelerinden biri, “l’essentiel est invisible pour les yeux”. Bu cümle, birbirinden farklı çevirilerle karşılaşmıştır da, “Gerçeğin mayası gözle görülmez” şeklindeki insanın içine işleyen haline Cemal Süreya – Tomris Uyar ikilisi sayesinde gelmiştir bize sorarsanız. Tabii ki bu, biraz da çeviriden ne beklediğinize bağlı.

Çocuk edebiyatı ve çevirmen

Küçük Prens, ülkemizde birbirinden ilginç çeviri ve yayım maceralarına konuk olmuş aslında. İlk çevirisi 1953’te Ahmet Muhip Dıranas tarafından yapılmış. Bu küçük kitap, o günden bu yana hem çevirmenlerimizi hem de yayımcıları bir sınava tabii tutmuşa benziyor. Yazar Exupéry’nin aslında Batı dünyasına müthiş bir eleştiri yaptığı bir paragrafta, “Türk diktatör” sözü ile kimin kastedildiğine bağlı olarak bazen çevirmenlerden otosansür, bazen ise yöneticilerden sansür görmüş; hatta bir ara Türk devrimine karşı düşmanlığın bir aracı olarak kullanılarak özgün metne eklemeler yapılması sonucunda mahkemelik bile olmuş. Bu açıdan Küçük Prens; çocuk edebiyatı çevirisinde çevirmen kararları konusunda da güzel bir örnektir aynı zamanda. İlgilenenler, Necdet Neydim’in ülkemizdeki Küçük Prens çevirilerini karşılaştırmalı olarak ele aldığı ve İÜ Alman Dili ve Edebiyatı dergisi (Sayı: 17/2005)’nde yayımlanan makalesine bakabilir.

Çeviri metin, bir çocuk edebiyatı eseri ise çevirmenin işi kuşkusuz daha da zorlaşıyor. Çocuk okurların, yetişkinlere göre daha savunmasız olduğunu, iki toplum arasındaki kültürel farkları ve çocuk okurun alımlama koşullarını düşününce çevirideki hassasiyet ve çevirmenlerin emeği daha da önemli hale geliyor.



Küçük Prens

Antoine de Saint-Exupery

Çevirmen: Tomris Uyar, Cemal Süreya

Can Çocuk Yayınları, 2015

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page