- PROLOG
Kalantor / İbrahim Tekpınar

Süryani papazı gördüğüm merdivenlerin biraz ilerisinde, bizimkilerin deyişiyle “cemelin orda” mozaikler var.
Binlerce taş, yan yana, sırt sırta fabrikadan çıkmışçasına aynı boyda. Kırmızı, yeşil, portakal rengi, beyaz, siyah. Hepsi fısıltıyla unutulma üzerine bir ayeti tekrar eder gibiler. “Biziiii, unutmayın, bizi biziiiii!”
Deyrulzafaran’dan duyup gelen papaz, merdivenleri öyle usul usul çıkıyor ki sanki çimenleri incitmemek istiyor. Zeytin ağacını görünce selam verdi. Ağaca, ağaca! Çevrede hepi topu birkaç ağaç var. Dut ve zeytin. Dutu susuzluğa dayanıyor diye dikiyorlar da sinekler üşüşüyor. Mahalle sineklerden mustarip. Bir de yıllardır var olan camilerinin yıkılıp yerine başka bir cami yapılmamasına da kırgınlar. Dört çocuk. İçlerinden en küçüğü, sarı bir civciv gibi kendisinden büyük diğer üçünün peşinde. Ellerinde mavi poşet. Ağacın dibine gelince boylarını aştıklarını fark ediyorlar.
Kara olanı bize bakıyor, “Abi, beni ağaca çıkarabilir misin? Dut toplayacağım da.”
Başımıza iş açmayalım diye olmaz diyoruz. Yan taraftaki ağaca doğru giderken sarı civciv peşlerinde. Hafif rüzgâr esiyor. Dirseklerini toprağın karnına dayayıp uzanmış Adnan.
“Guguk kuşları yuva yapmazlar. Başka kuşların yuvalarını kullanırlar. Erkek ve dişi kuş yokken yuvaya yumurtayı bırakırlar. Kendi yumurtasından büyük bu yumurtayı kuş önce fark etmez. Üstüne oturur. Bir süre sonra kuş kendi yavrusunun öldüğünü düşünüp küçükyumurtayı yuvadan atar. Guguk kuşu yumurtadan çıkar ve bu kuşu annesi zanneder. Ta ki biraz büyüyene kadar. Yuvadan uçar ve o da başka yuvalara yumurta bırakır.”
Ellerini savuruyor.“İşte ben, guguk kuşunun öyküsünü yazacağım. Onunla bir hamalın öyküsünü harmanlayacağım,” diyor.
Nerde birleşiyor? Anlamıyorum. Gözümse çocuklarda. Belki de ondan kaçırdım. Budanmış ağacın dallarına basa basa yukarı çıkıp dut topluyorlar. Sarı civcivse aşağıda sanki erketede. Hala aklım guguk kuşunda. Guguk ile hamal nasıl birleşir? Hamal ve guguğun tek ortak yanı ikisinin de kalbinin olması. Kalpleri var. Bazen durur. Durursa ölür. Toprağa gömülür ama bir hamalın ölümü daha trajiktir. Mezara sarkıtacak kimsesi yoksa hele. Hele iki hafta önce tanışılmış ve ömrünün sonuna kadar çalışmışsa, hele ki cebinde elli lirası varsa. Yıkanmışsa, gül suları sürülmüşse ve hafifse...
Birinci hamalın ölümünden sonra evi taşınacak. Onca anıyı nasıl kaldırıp taşıyacaklarsa? Bari mobilya ve beyaz eşyaları taşıyalım diyorlar. Biri telefonunu eski zamanlardaki şebeke çeksin diye pencere kenarına koyuyor. Kara ve bıyıkları var. Kalınca bıyıkları dudaklarını kapamış. Omzunda havlu var. Arada terini siliyor. Bağırarak konuşuyor. Geometri bilmiyor. Tahta kerevet kapıdan çıkmayınca “Nasiiii,” diyor. Eğip kapıdan geçiriyor. Ağzına kadar dolu derin dondurucuyu tek başına taşıyor. Böyle giderse kalbi durur diyorum. Durursa ölür. Ölürse tanıdığım ikinci hamal da ölmüş olur. Birincisinin de kalbi durdu. Hastanede. Cebinde elli lira. İkisinin de durumu ortada şimdi nasıl harmanlasam? Guguk kuşu, elin küçücük saka kuşunun emeğini yiyor. Kim olsun mesela? İhaleden ihaleye koşan bir kalantor. Saka kuşu da tanıdığım iki hamaldan biri. Cebinde elli lirası olan. Kayınbabam. Çalı çırpı toplayıp yuva yapıyor. Memlekette orman da yok ya çalı çırpı zor bulunur. Toplayıp, başı göğe dayanan bir ağacın dalına çıkıp kocaman bir halka yapıyor. Ortalarına doğru da yumuşaktan ot toplayıp yığıyor. Elleri nasırlı nasılsa, in çık, in çık. Bir tarafa batmıyor. Ellerinde aslan pençesi var sanki. Sonunda Adile Naşit kılıklı kaynanamla çıkıyorlar. Yavru yapıyorlar. Çok da nazlı olur da kaynanam ama olsun. Kalantor, onlar gezmeye çıkarken, kocaman bir yumurta bırakıyor. Bizimkiler gelince de ne görsünler? Yumurtalardan biri çatladı çatlayacakken biri öylece kalmış mı ölmüş mü? Kıyamaz kaynanam.
“Biraz bekleyelim beyefendi,” der. Hep beyefendi der.
Kendi yavrularından daha erken doğan yumurta kırılır da fark etmezler.
“Ölmüş herhalde,” derler. Atarlar.
Benim kızı mı atmışlar acaba? Öyleyse çok sinir olurum. Kayınbabam fark etse dövmez ki zaten ölüler adam dövemez. Ölüler vicdan yumruklar. Fatiha ister. Mezar taşı ister. Çiçek ister. Unutulmamak ister. Öykü olmak ister.