- PROLOG
Kaset / Nagihan Kahraman

Hızlı adımlarla yürürken yerde siyah bir kaset gördüm. Durdum ve bir adım geri gelerek açıkçası “Ne alaka?” diye düşündüm. Bu yılda kaset mi kalmıştı? Hem de şehrin ortasında, öylece duruyordu. Ben kaldırımda durmuş yerdeki kasete bakarken insanlar da bana bakarak yanımdan geçip gidiyordu. Kaseti görmüyor gibiydiler; oysa garip olan ben değil oydu. Aşağıya doğru biraz eğilince üzerinde "NECMİ" yazdığını gördüm. “Hâlâ kaset dinleyen var mıdır?” diye düşünürken bunun bir şarkı kaseti olmadığı fikrine kapıldım o an. Alıp almama konusunda tereddüt ettim. Ne kadar sürdü karar vermem hatırlamıyorum.
Eve girdiğimde kaset elimdeydi. Göztepe’den üst caddeye çıkılan merdivenleri tırmanıp adeta koşarak geldim eve. Tahmin edileceği üzere kasetçalarımız yoktu. Yakınlarda oturan anneannemlerin evinde eski bir kasetçalar olacaktı. Uzun süre mutfakta anneanneme yemek yaparken eşlik etmişti radyosu. Ancak onların evinde de en son dinlediğimiz kasetler Muazzez Ersoy ve Barış Manço olduğundan bu kasetçaların da durduğundan emin değildim. Hemen gidip sorduğumda anneannemle dedem bu telaşıma anlam veremediler önce. Fakat onlara hakkında hiçbir şey bilmediğim kaseti anlatmaya girişmedim. Bit pazarından eski bir kaset aldığımı, kasetçaları da onun için sorduğumu söyleyip geçiştirdim. Neden böyle yapıyordum ki? İçten içe suçluluk da duymuyor değildim; üç ay içinde bitirmem gereken bir tez vardı neticede. Dedem kilerden elinde tozlu kasetçalarla ve birkaç kasetle geldi salona. “Al”, dedi, “Bol bol dinlerdin o zamanlar, sana Mustafa Sandal'ın kasetini de getirdim”. İçimde o an garip bir his döndü durdu. Korkuyordum. Nedenini bilmediğim bu korku dedemin yüzündeki muzip ifadeyi aldı götürdü. “Ne oldu Selin, şaka yapmıştım kızım,” dedi sakince. “Yok dede, bir an aklıma bir şey geldi,” deyip ayaklandım. İki bölmeli kasetçaları eve getirmem zor olmadı.
Heyecandan ölecek gibi hissediyordum, ne çıkabilirdi ki içinden? Belki de tıpkı dedemlerin evinden çıkan kasetler gibi bir şeydi. İçine şarkı çekilmişti belki radyodan. Eskiden radyoda sevdiğimiz şarkı çıksın diye bekler ve o an gelince şarkıyı kasete çekerdik. Ama yine de üzerinde "NECMİ" yazan bir kasetten iyi şeyler çıkacağını düşünemiyordum. Belki ölmek üzere olan birinin kendi sesini kaydettiği bir kasetti. Belki de birinin başkasını tehdit ettiği, bilemiyorum. Sanırım tezim için çok fazla korku ve polisiye eser okudum son zamanlarda. Kapının kilidinin çevrilmesi ile kendime geldim. Annem işten gelmişti. Kasetten ona da bahsetmemeye karar verdim bir anda. Günlük konuşmalarımız ve yemek telaşından sonra tezime çalışmak için odama geçtim.
Kasetçaları prize taktım, kaseti içine koydum ama bir türlü oynat tuşuna basamadım. “Ya benim o merdivenlerden çıkacağımı bilen birileri kasıtlı olarak oraya koyduysa kaseti? Neticede her gün o merdivenleri kullanıyorum. Kim bilir kaç kişi geçti oradan, neden kimse almadı?” İçimde tarifsiz bir korku vardı ve yatağımın üstüne oturmuş halde kasetçalara gözüm dalmış kalmıştım. Bir an kapı zilinin çalmasıyla sanki uykudan uyanmış gibi irkildim. Aceleyle odamdan çıktım ve annem kapıyı açmak üzereyken kolundan tuttum. “Acaba açmasak mı anne, kim olabilir ki bu saatte?” dedim. “Saçmalama Selin, niye açmayalım? Hem saat daha sekiz,” diyerek kapıyı çat diye açtı annem. Karşımızda Feryal ablayı görünce garip bir sevinç hissettim. “Kahve içmeye geldim kızlar,” diyerek teklifsizce mutfağa daldı üst kat komşumuz. Kahve yapmaya koyulan annemle anında derin bir sohbete giriştiler. Akşam rutinlerimizden biriydi aslında Feryal ablayla kahve içmek. Neden bu kadar gerildiğime anlam veremiyordum. “Siz için, benim çalışmam lazım,” diyerek odama yürüdüm.
Tüm gece değil ders çalışmak, uyanık bile kalmakta zorlandım. Kalkıp kahve makinesinde sert bir kahve yaptığımı hatırlıyorum ama içemeden tekrar uyumuşum. Kaset, olduğu gibi duruyordu kasetçaların içinde ama asla elim gitmiyordu. Sabaha karşı sıçrayarak uyandım ve “Bilen birileri bıraktı bu kaseti o merdivenlere”, diye düşündüm. Kimdi bu birileri? Ubor Metenga mı? Pencereyi açtım, odaya dolan soğuk hava biraz iyi geldi. Ayaklarımı sürüyerek makaleler ve kitaplarla dolu masama gittim. Üzerindeki kasetçaların oynat tuşuna tüm cesaretimi toplayıp nihayet bastım. Evet, bastım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Bekledim; bir saniye, iki saniye, üç, dört, beş, on, yirmi saniye... hiç ses yoktu. Boştu kaset. Kasetin A yüzü bitince B yüzünü çevirdim. Saatten habersiz şekilde boşluğu dinledim, dinledim. Bomboş bir kasetti "NECMİ".
Bir anda odamın kapısı açıldı. “Günaydın Selin'cim, ben çıkıyorum. Sen evde misin bugün?” dedi annem.