- PROLOG
Melih Yıldız “Aklın Uçurumunda”

"Normal ve anormal tanımı psikolojide toplumun kullandığı anlamın dışında kullanılır. Halil Cibran’ın bununla ilgili güzel bir hikâyesi var. Toplumun kabul ettiği davranışları gösterirsek normal, toplumun kabul etmediği davranışlar ise anormal olarak kabul edilir. Sanatçıların, yazarların ve düşünürlerin toplumun önünde olan insanlar olduğunu düşünüyorum."
Sevgili Melih Yıldız, Aklın Uçurumunda, ruhsal sorunlarla boğuşan çok önemli bazı aydınların yaşantılarını aktarıyor. Bu sade anlatıların altında ciddi bir araştırma evresi olsa gerek. Aklın Uçurumunda'ya nasıl çalıştığınızı öğrenebilir miyiz?
Üniversitede psikoloji eğitimi aldım. Derslerimizden biri de Psikoloji Tarihi’ydi... Sevdiğim bir dersti ancak okuduğumuz kitapta bu alanda çalışmalar vermiş Türk bilim insanlarından bahsedilmiyordu. Oysaki bu alanda önemli çalışmalara imza atmış bilim insanlarımız vardı. Ben de onların hikâyelerini anlatmak istemiştim. Yani bu kitabın ortaya çıkma fikri üniversite yıllarıma dayanır. Sonrasında bu kitaba sadece bilim insanlarımızı değil, ruhsal sorunlarla mücadele vermiş sanatçılarımızı da dâhil etmek istedim. Sizin de dediğiniz gibi kitabın ortaya çıkış süreci kolay olmadı. Bir hikâyeyi yazabilmek için birçok kitap, makale, dergi ve gazete yazısı okudum. Doğru bilgilere ulaşabilmek için, kütüphanelerden, sahaflardan ve müzayedelerden efemeralar topladım. Ve hikâyesini yazacağım kişi hakkında yeterli bilgiye ulaştığıma inandığım anda yazmaya başladım. Yorucu bir yolculuktan sonra Aklın Uçurumunda okurlarla buluştu. İyi ki bu yolu yürüdüm...
Hep söylenegelen bir yakıştırma vardır, "normal insandan sanatçı olmaz" diye, sanata bu tür bir bakışı nasıl değerlendiryorsunuz?
Normal ve anormal tanımı psikolojide toplumun kullandığı anlamın dışında kullanılır. Halil Cibran’ın bununla ilgili güzel bir hikâyesi var. Toplumun kabul ettiği davranışları gösterirsek normal, toplumun kabul etmediği davranışlar ise anormal olarak kabul edilir. Sanatçıların, yazarların ve düşünürlerin toplumun önünde olan insanlar olduğunu düşünüyorum. Tabii ki çağının ilerisinde düşünüp, buna göre davranışlar gösteriyorlar. Çevremizde yaşanan olaylara daha farklı gözle bakıp, olayları değerlendiriyorlar. Bu bakış açıları da eserlerine yansıyor. Tabii ki kimileri toplum tarafından kabul görüp, kimileri kabul görmüyor. Ancak siz “ruhsal dünyalarında sorunlu insanlar” olarak bu soruyu sorduysanız buna katılmıyorum. Çünkü ruh sağlığı düzgün sanatçıların sayısı, ruh sağlığı bozuk olanlardan kat kat daha fazladır. Yani sağlıklı olan bireylerin de çok iyi sanatçılar olduklarını görüyoruz.

Farkındalık hali aynı zamanda hep bir kusuru, noksanı aramaya yöneltebiliyor insanı. Özellikle iyi ya da işlevsel bir şeye dönüşebilmiş noksanlıklar… Hem kendimizde hem de başkalarında. Bu kitabı yazarken böyle bir motivasyonunuz var mıydı?
Bu kitabı yazarken hayatta olmayan kişilerin hikâyelerini yazmaya özen gösterdim. Yaşayan sanatçılardan tek ustam Sunay Akın kitapta yer alıyor. Onun hikâyesini yazarken de kendisinden izin aldım, metni kontrol ettirdim. Haliyle çevremde olup bitenlerden ziyade araştırdığım kişiler hakkında okuduklarımdan öğrendiğim olaylardan yararlandım. Biyografi okumalarımda ya da peşine düştüğüm efemeralarda ulaşmak istediğim hikâyeyi bulmaya çalıştım. Farkındalığım hikâyeye göre gelişti... Aradığım bilgiye ulaşmak da benim motivasyonumu arttırdı. Başka başka hikâyelerin peşine düştüm. Hatta ileride yazacak olduğum kitapların konusu bile zihnimde canlandı.
Bildiğim kadarıyla kişiliğin oturmasında ve patolojilerin gelişmesinde çocukluk döneminin, yetiştiriliş tarzının önemi çok büyük. Peki kötü bir çocukluk geçmişinin her zaman yetişkinlikte bir soruna ya da zayıflığa veya dezavantaja sebep olduğunu söyleyebilir miyiz? Algı olarak hep negatifi, bir eksiği ya da noksanı arama peşindeyiz. Böyle net bir sonuca varabilir miyiz? Bireyin yetişkinlikteki dirayetini sağlayabilecek başka etkenler ya da dinamikler olamaz mı?
Gelişim spermin ana rahmine düştüğü andan itibaren başlar. Anne karnındaki bir çocuk çevresindeki stresörlerden etkilenebilir. Bu durumun bebeğin gelişimini olumsuz etkiler. Haliyle bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemimizde yaşadıklarımız da hayatımızın büyük bir bölümünü etkileyecektir. Sağlıklı bir ailede ve toplumda yetişmiş çocuklar, özgüvenli, ne istediğini bilen, çözüm odaklı ve genelde problemlerinin üstesinden gelebilen bireyler olarak yetişirler. Ancak bu demek değildir ki sağlıklı bir ortamda yetişmemiş bireyler yaşamlarının diğer bölümünde de sorunlarla mücadele edeceklerdir. Pek tabii her insan kendini ruhsal anlamda geliştirebilir. Buna en güzel örnek Hasan İzzettin Dinamo’dur... Ailesini savaşlar nedeniyle kaybetmiş, açlık ve sefalet içinde darületaymlarda geçirilmiş bir çocukluk, sonrasında gelen siyasi mücadeleler... Ama bugün birbirinden güzel romanların altına imzasını atmış, başarılı bir öğretmen olarak öğrenciler yetiştirmiş, iyi bir eş ve baba olarak mutlu bir aileye sahip olmuş ve arkasında onurlu bir yaşamı miras bırakmıştır. Haliyle gerçeklik yetimizi kaybettirmeyen acılarımız, bizi güçlendirebilir. Eğer ki acılarımızın üstesinden gelemiyorsak profesyonel destek alarak yaşamımızda doğru adımlar atmamız sağlanabilir.

Osman Fahri, Şükufe Nihal gibi portreler, çok önemli ama ne yazık ki okurun yaygın olarak bilmediği isimler. Onlarla ilgili başka çalışmalar da yapacak mısınız?
Maalesef Şükûfe Nihal ve Osman Fahri günümüz okurları tarafından pek bilinmiyor. Umarım Aklın Uçurumunda sayesinde bir farkındalık oluşur ve haklarında yeni araştırmalar yapılır. Düşünebiliyor musunuz böylesine önemli değerlerimizin bugün onları anacağımız bir mezarları bile yok! Mezar yerlerinin bulunabilmesi için de çalışıyorum, umarım bulurum... Ve ilginç olan Osman Fahri’nin fotoğrafını dahi bulamıyordum. Kitap baskıya gireceği son hafta bir müzayededen Osman Fahri’nin mersiyelerinin yer aldığı kitabını alarak, fotoğraflarına ulaşabildim. Tabii ki çok heyecanlandım. Asıl sorunuza gelecek olursam, ileride Osman Fahri ve Şükûfe Nihal’in hikâyesini anlattığım bir roman yazmak ve bu romanı senaryoya çevirip sinemaseverlere de bu hikâyeyi anlatmak isterim.
Yazmaya öykü ile başlayıp bir çocuk romanı ile devam ettiniz, şuanda da araştırmaya dayalı bilinmeyen hayat hikâyelerini aktardınız okura, bundan sonra okuru neler bekliyor? Melih Yıldız yazma yolculuğuna nasıl devam edecek?
Aklın Uçurumunda gibi anlatı/deneme tarzında birkaç kitap daha yazacağım. Araştırdığım ve anlattığım hikâyelerin sevildiğini düşünüyorum. Okurlarımın geri dönüşleri beni çok motive ediyor. Şu anda fotoğraf sanatçısı ve yazar Atilla Alp Bölükbaşı ile ortak bir çalışmamız var; kısa bir süre sonra bitecek. Sonrasında hemen kendi çalışmama döneceğim. Bu sefer psikoloji dünyasında geçen hikâyeler değil. Ancak yine okurun ilgisini çekeceğine inandığım bir kitap olacak. Kitapçılar, sahaflar ve müzayedeler beni bekler...
Fotoğraflar: Atilla Alp Bölükbaşı