top of page
  • UĞRAŞ ABANOZ

Vincaz Diye Bir Meyhane



Sürahide şarap var, masaya serili örtünün üstünde arılar, sinekler uçuşuyor, meyhanenin içinde ses giderek artıyor, ahşap sandalyeler hareket ettikçe gürültü kafamızda uğulduyor. Sokak kalabalık, yaz bitmiş, sonbaharın serinliği caddelerde, aralık pencereden ılık kokular geliyor...

“Şarap yetmezse yine söyleriz değil mi?” dedi Mary, kardeşi Jude kıkırdadı. Uzun zaman sonra, onları yemeğe çıkardığıma memnunlar, şehrin en işlek yerinde, mavi perdeli, daha çok yazarçizer ve ressamın takıldığı bu şirin yerin adı Vincaz

“Akşam müzik olur mu dersin Zaza?”

Çatalıma tavuk almış ağzıma atıyordum, hızla çiğnedim, şarabımı yudumladım.

“Size sürpriz yapmak istemiştim Mary,” dedim heyecanla. “Madem sordun, söyleyeyim, bu akşam ünlü gitarist Paco çıkıyor, kendisi yakın arkadaşım olur! Tüm gün buradayız, paramız var!”

Kara sinek başımın üstünde dönüyor, vızzz, ben konuştukça ağzımın kenarına sokuluyor, onu uzaklaştırdım, kızlar kıkırdadı, güldük, içtikçe ısınıyorduk, başım dönmeye başladı, şapkamı geri atıp yemeğime devam ettim, garsona şarap getirmesini söyledim. Güneşin ılık rengi Mary'nin turuncu, açık mavi elbisesinde dolaştı. Ona hediye ettiğim kolye, bileklik ve yüzükle tablolardan fırlamış gibiydi. Jude, ikide bir gülümsüyor, sorular sorup duruyordu.

“Hey Zaza, bu güzel ziyafeti neye borçluyuz!”

“Neye olacak, tabii ki güçlü ve kendinden emin kalemime, beklediğim haber nihayet geldi, son yazdığım öykü ünlü dergilerden birinde yer buldu, epey para yolladılar! Sonsuz ret cevaplarından sonra öykü dosyamı da basacaklar! Bu meyhaneye gelmek, burada olmak...Ah hanımlar bilirsiniz, lüksü, şatafatı sevmem ama iyi yaşamak bizim de hakkımız öyle değil mi? Şerefinize!”

“Şerefine Zaza...... Carl neden gelmedi!”

“Carl gitti Mary, daha güzel bir şehirde yaşamak istiyormuş, bu kokuşmuş yerden, bu fare ölüsü gibi tüten sokaklardan, dahası sizden sıkılmış!”

Kedim Cin'i kucağıma aldım, “Hanımlar,” dedim gülümseyerek, “Cin, sizi kıskandı!”

Cin, küçük metal kapta sütünü içiyordu, kapı gürültüyle açıldı, sandalyenin arkasından güç alarak döndüm, kimse yoktu, içtikçe kafamda görüntüler yer değiştiriyordu...Carl'ın yüzü, nefesi, kokusu

Vızzzzzz....

“Hey Zaza....”

“Belimdeki bıçaktan kan kokusu geliyor, delirme, bir çuval inciri berbat edeceksin...”

“Neyin var Zaza, dalıp gidiyorsun...”

“Yok yok bir şey Jude, o adi piçin söyledikleri aklıma geldi de!”

Mary, şarap kadehini yarılayıp ayağa kalktı, ellerini beline koyup şarkıya başladı, billur gibi çağlayan sesi masaların arasında gezindi, yanık teninden gelen çiçek kokuları etraftakilerin başını döndürüyordu, şarkı bitti, masaya çiçekler yağdı, hemen arkamızda oturan genç şairlerden biri ayağa kalkıp son şiirini okudu. “Alkış nehrinde bir ırmak ve kan kusan o gecenin avlusunda ve dişlerde kelepçe...”

Cin, ona ayırdığımız tabureye, yelpazenin yanına oturdu, bıyığındaki sütü yaladı, ince bir müzik geliyordu pikaptan. Jude, şarabı kokladı, muziplik sırası Mary'e geçmişti, masadan aldığı peçeteyi kafasına koydu, dudaklarında zarif bir kıvrım vardı, ben ekmeğe uzandım, kapı açıldı, soğuk rüzgârlar esti, duvarlar ışıdı, Cin'in burnu kımıldadı. Ağzımı silip kızlara baktım, gözleri kapıya takılıp kalmıştı, kendilerinden geçmiş gibiydiler, kara sinek dudağımın kenarına geldi, vızzzz, bıçağın etrafında dolaştı, ayağa kalkmaya çalıştım, bacaklarım tutmuyordu.

“Ooo! Kimleri görüyorum,” dedi gümrah sesiyle Carl, ses kafamın içinde dolaştı, kes sesini sen öldün! “Neşeniz bol olsun hanımlar! Şerefine dostum Za za, bizi davet etmiyorsun anladık a, hiç değilse selam ver! Şu an sizi resmetmek için neler vermezdim kızlar! Yazar Za za'nın şerefine! Şehrimizin yakışıklı prensi! Gelecek hafta atölyeme mutlaka bekliyorum hanımlar! Seni o lağım kokulu odada deştim Carl, ahh Mary, ah Jude, güzel hanımlar kadehimi size kaldırıyorum, sizinle mutlaka çalışmalıyım, lütfen affedin, böyle birdenbire ortaya çıkıp tadınızı kaçırmak istemezdim lakin... herkesten özür dilerim, baylar, lütfen anlayış gösterin, defol git buradan, kendini beğenmiş züppe, sen yoksun... Bu yakışıklı, bu kalemi üfürükçü yazar, bu hırsız!”

Yavaşça döndüm, ensem yanıyordu, meyhanede gürültü artmıştı, sesler, ruhlar... Kafam bulandı, aklımın köşelerinde görüntüler dolaştı. Hey Zaza, akşam müzik var mı... Yazdıkların paçavra, en güzel resmimi yaptım, şarap yetmezse...Alkış nehrinde bir ırmak ve kan kusan o gecenin avlusunda, resim bitti, boyalar ve kalemler ve dergiler ve kitaplar, kızlar ve şaraplar, hey Za za, Vincaz, bayım şapkanız, şapka kalsın, vızzzz, öykü atmosferdir dostum, Za za atölyeme hoş geldin...

Cin, miyavlayınca kendime geldim, arkamda kimse yoktu, kafayı bulmuştum, plak cızırtıyla çalıyordu, uğultular azaldı, kızlar yemeklerine devam ediyordu, kara sinek dudağımın kenarına geldi, vızzzzz, bıçağımın etrafında döndü, vızzzz, ellerimi masanın üstüne koydum, çatalı bıraktım, cebimdeki altın kesesini yokladım...



Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page