top of page
  • ZEYNEP BİLGİN

Yoldan çıkmak ya da yola çıkmak



Hepimiz yoldan çıkmak isteriz, hem de hepimiz… Yüklerimizden kurtulmak, sorumluluklarımızı unutmak, bağlarımızı kopartmak… Her gün aynı saatte gidip aynı saatte çıktığımız işlerimizi bırakmak isteriz mesela, rutin hale gelmiş ilişkilerimizi sonlandırmak isteriz. Fakat pek çoğumuz bu sıkıldığı, istemediği, yorulduğu, bıktığı hayatı yaşamaya devam eder. Ya da şöyle söyleyelim; pek azımız bu hayatı terk edecek cesareti kendinde bulur. Çoğu zaman ömrümüz bu gücü kendinde bulanlara öykünmekle geçer. Her gün başka bir “sendrom”la gittiğimiz işlerimizde kendimize ayırabildiğimiz kısacık zamanlarda “bir gün her şeyi bırakıp gitme” hayalleri kurarız.


Her şeyi bırakıp gittiğimizde olacakları çok da iyi bilmemekten kaynaklı olsa gerek, sonrasıyla ilgili belirgin bir imge uyanmaz kafamızda. Önemli olan o bırakma anındaki rahatlama, o özgürlük hissi, o zincirlerinden boşalma halidir…


Peki, gerçekten mümkün mü her şeyi, öylece, olduğu gibi, oracıkta bırakıvermek? Bu bir kaçış mı, yoksa kurtuluş mu? Sorumluluklar olmadan yaşanabilir mi? Bir amacınız olmadan yaşama nasıl tutunabilirsiniz? İnsanın amacı yalnızca “yaşamak” olabilir mi? Kimseye bağlanmadan yaşamını sürdürebilir mi insan?


Bunlar, Paul Nizon’un Everest Yayınları’ndan çıkan “Köpek / Öğle Vakti Günah Çıkartma” adlı romanını okuduğunuzda aklınızda uyanacak soruların yalnızca bir kısmı. Kendi adıma kitabın ilk sayfasından itibaren yaşamımı sorgulamaya başladığımı söylemeliyim. Çünkü bu bambaşka bir “bırakma” hali… Size bir bilgelik vaat etmiyor ya da yaşamın sırrına ulaşacağınız bir yolculuğa çıkarmıyor sizi. Size sunduğu tek şey; ailesine, köpeğine, gönül ilişkilerine, işine ve toplumsal yaşamın değerlerinin tümüne sırtını dönmüş bir sokak serserisinin hikayesi… Tam olarak yoldan çıkmış bir adam, eşine az rastlanır bir anti-roman kahramanı, yaşamını sanat eserine dönüştürmeyi başarmış bir gölge…


Paul Nizon, aslen İsviçreli, Almanca yazıyor ve Alman dilinin yaşayan en büyük yazarlarından biri kabul ediliyor. Benim kendisiyle tanışmam “Köpek” sayesinde oldu. Dilinin kolay okunur olduğunu söyleyemeyeceğim, aksine kapalı ve kimi zaman zorlayıcı bir anlatıma sahip. Öte yandan tarif etmekte zorlanacağınız bir biçimde bağlanıyorsunuz kitaba. Öyle sahici betimlemeler, hayata dair öyle net çelişkiler koyuyor ki önünüze hayranlık duyuyorsunuz. Tabii bunda eseri dilimize çeviren Feza Şişman’ın payını da unutmamak gerek. Yazarın incelikli söz oyunlarını, gerçekçi çizimlerini, çelişkilerini, çatışmalarını ustalıkla sunmuş bize…


Bu kitabı okuyana kadar evsizlerin “dokunulmaz” olduğunu düşünmemiştim. Bir bakıma kendinizi sorgulama sürecinden de geçiyorsunuz okuma deneyiminiz boyunca… Sokakta yaşayan birinin yanından geçerken bir kavis çiziyor musunuz mesela, ya da bakışlarınızı yere mi eğiyorsunuz? Kıyafetleri ya da kiri-pası ile yargılıyor musunuz insanları? Üstü başı kirli, yırtık pırtık kıyafetlerle gezen insanların hepsinin size avuç açacağını mı düşünüyorsunuz? Bu uzak durduğunuz insanların hikayelerini merak ediyor musunuz? İçlerinde yazarların, doktorların, şirket yöneticilerinin, sanatçıların olabileceği aklınıza geliyor mu hiç? Sokakta yaşamın “açık havada ama karantinada” sürdüğünü biliyor musunuz?


Romandaki isimsiz kahramanımızın bir hikayesi yok. En azından o böyle ifade ediyor kendini ve sık sık tekrar ediyor bunu. Çünkü şöyle düşünüyor; “Yaşam bir hikâyeye sığdırılamaz. Hikâyeler yaşama vurulmuş darbelerdir.” Fakat kendi eski yaşamından anımsadıklarını anlatıyor zaman zaman; ailesini, işini, en çok da köpeğini… Yazar farklı farklı seslerle konuşuyor kitap boyunca, o kadar ki konuşanın kim olduğuna bile emin olamıyorsunuz bazen. Bu kitabın anlatıcısı hiçbir hikayesi olmayan, olsa bile bunu düşünemeyecek olan köpek mi; yoksa yaşamın anlamını, mutlak özgürlüğü arayan ve yoldan çıkmış olan adam mı? Bu adam yazarın kendisi mi, yoksa anlattığı sanatçı mı?


Kim olduğunu tam olarak bilmesek de hakkında bildiğimiz önemli bir şey var kahramanımızın; o da yalnızca sokaklarda mutlu olduğu. Sokağa “düşmeyi” bilinçli olarak seçtiği… Çünkü evde ya da iş yerinde her şeyden sıkılıyor anlatıcı, artık her şeyi bildiği konular önünde çöl gibi uzanırken sıkılıyor, hem de nasıl… İçinde “sürekli bu safra atma, indirgeme isteği” var, “iyice erimek, mümkünse kemiklerine kadar.” Ve sürekli hikayelerden kaçıyor. Sonu hikâyeye varabilecek ilişkilerden kaçıyor. Her seferinde yollara atıyor kendini, belki de bitmeyen tek isteği yola çıkmak. Bir de nereye olduğunu bilse…


Yoldan çıkmak için bile önce yola çıkmak gerekir, kuşkusuz. Bu “düzenli” yaşamalar olmasa düzenden bağımsız bir hayat kurma hayalleri de olmaz. İçimizde güzel günlerin inancı olmasa pek çoğumuz için yaşamın anlamı kalmaz. Fakat yaşamı boyunca “kesif yalnızlığı umutsuzca arayan” insanlar da var aramızda. Belki bir parkta, sahildeki banklardan birinde ya da bir köşe başında rastlıyoruz onlara. Bazılarımız başını çevirip gidiyor, bazılarımız yolunu değiştiriyor... Kimisi üzülüyor onlar adına, kimisi hayatlarını bir nebze de olsa iyileştirebilmek adına bir şeyler yapıyor… Bazen de birisi çıkıp bir kitap yazıyor onlara dair ve bunların hepsinin boş olduğunu duyuyoruz. İnsan sadece yola çıkmak istiyor bazen…



Köpek - Öğle Vakti Günah Çıkartma

Paul Nizon

Çevirmen: Feza Şişman

Everest Yayınları, 2016

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page